Kastamonu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Emre Ertürk, yaptıkları araştırmalarda mesajlar, söylemler ve yerleştirilen göstergeler vasıtasıyla şiddetin çocukları etkilediğini belirterek, "Medya ve sinema sektöründe şiddet öğelerini sıklıkla kullanırsanız, şiddet öğelerini kullanan kişileri de yüceltirseniz ve doğal olarak toplumda bunun çok da olumsuz karşılanmasını bekleyemeyiz" dedi.

Türkiye’de son yıllarda artan şiddet olaylarının sebeplerini araştıran ve bu konuda çeşitli makaleleri bulunan Kastamonu Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Emre Ertürk, şiddetin medya, sinema ya da dizilerde masum gösterildiğini ve zamanla da kişilerin şiddeti kendilerine empoze ettiğini söyledi.

Medya araştırmaları ve medya sosyolojisi, iletişim araştırmaları da yapan Ertürk, Türk sinemasının millileşmesi üzerinde doktora tezinin de bulunduğunu belirterek, şiddet eylemlerinin belli süreler içinde bireylere empoze edildiğini ve bireylerin bunu alıp kendi davranışlarına entegre ettiklerini yapılan çalışmalarda gördüklerini kaydetti.

Dr. Ertürk, “Gelişen ve değişen teknoloji ile birlikte doğal olarak insan alışkanlıklarının ve tüketim alışkanlıklarının da değiştiğini ve geliştiğini görüyoruz. Bu kapsamda insanlar yaşamak istedikleri ve yaşayamadıkları yaşama dair hususları izleme eğiliminde oldukça bulunuyorlar. Bunlardan belki de en dikkat çekeni ve aslında en can sıkıcı olanı da şiddet unsuru. İnsanlar şiddet içerikli öğelere ve şiddet içerikli öğelerin muadillerine ne kadar çok maruz kalıyorlarsa şiddet uygulama eğilimleri de görüyoruz ki o derece fazlalaşıyor. Bu kapsamda özellikle de günümüz Z kuşağı yani dijital yerliler olarak da adlandırdığımız, teknolojinin içinde doğan, teknolojiye entegrasyon sorunu yaşamayan bireylerin eğlence aracı olarak dijital oyunların ya da dijital yapımların insan hayatına girdiğini görüyoruz. Ama bu tarz yapımların aslında neyi tetiklediğine de çok iyi bakmak gerekiyor. İşte savaş oyunları ya da çocuklara çocuk oyunu diye sunulan rekabet oyunlarının aslında rekabeti nasıl gerçekleştirdiğini anlamamız gerekiyor. Rekabetin içerisinde şiddet, kavga ve insana zarar verici topluma zarar verici hususlar varsa birey bunu doğal olarak kendince meşrulaştırıp gerçek yaşantısında da bu şekilde uygulama yoluna gidebiliyor. Maalesef bunu doğal bir refleks olarak kabul edebiliyor. O yüzden de baktığımızda teknolojinin gelişimi hayatımıza birçok kolaylık getirmiş olabilir. Sağlık ya da iletişim alanında ya da ulaşım alanında ancak belki de kötü noktada ya da olumsuz manada değerlendirebileceğimiz husus, olumsuz içeriklere ve olumsuz sonuçlar doğurabilecek argümanlara oldukça kolay ulaşılabilir olması da bu noktada olumsuz noktalarından birisi. Çünkü günümüz gençleri ve günümüz yetişme çağındaki bireylere baktığımızda dijitalliğin hayati alışkanlıklardan, eğlence alışkanlıklarına kadar yaşamlarının her alanına sirayet ettiğini biz görüyoruz” diye konuştu.

“Yıldızlar okuluyla Türk kültürüne uygun oyuncular yetiştiriyoruz”

Kendisini çalışmak zorunda hissettiği ve bunu da kendisine misyon edindiği simgesel şiddet kavramına da dikkati çeken Dr. Ertürk, “Şiddetin sembolik olarak yapımlarda, dizilerde, oyunlarda, çizgi filmlerde yer alması baktığımızda gerçekten simgesel olmayan şiddet kadar da etkili bir husus. Medya çalışmaları, iletişim araştırmaları noktasından baktığımızda da simgesel şiddetin, özellikle dizilerde, reklamlarda yetişme çağındaki çocuklara hitap ettiği iddia edilen yapımlarda yer alması gerçekten bu noktada şahsi kanaatim olarak oldukça etkin. Şiddetin yaygınlaşmasında, şiddetin meşru bir araç olarak görünmesinde oldukça etkin. Zira yaptığımız araştırmalarda özellikle gösterge bilimsel çalışmalarda sonuçlar gösteriyor ki, mesajlar vasıtasıyla, söylemler vasıtasıyla, yerleştirilen göstergeler vasıtasıyla şiddet gerçekten ekiliyor. Dikkat çekmeye çalıştığımız nokta herhangi bir kısıtlama ya da dijitalliğin hayattan çıkarılması da olmamalı. Kontrollü ve verimli bir kullanımın teşvik edilmesi belki de bu noktada ilk çözüm arayışlarının başında gelebiliyor. Bu kapsamda yakın bir tarih olması hasebiyle bir örnek de vermek isterim. Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından projelendirilen ‘Yıldızlar Okulu Genç Oyuncu Adayları Yetiştirme’ projesinde akademik danışman olarak görev aldım. Kısa süre önce projenin finalini gerçekleştirdik. Aslında bu noktada atılmış güzel adımlardan biriydi. Proje ile gerçekten oyunculuk noktasında kendini geliştirmek isteyen, yeteneği olduğuna inanan ve gerçekten de bu noktada bir çaba sarf eden gençlerimizi çeşitli elemelerin ardından 12 haftalık bir eğitime tabi tuttuk. Bir rol model olarak sinema oyuncularının, dizi oyuncularının gençlerimiz tarafından örnek alındığını görüyoruz. Bu noktada proje dahilinde yetiştirdiğimiz ve mezun ettiğimiz gençlerimize özellikle Türk sineması, Türk toplumsal yapısı, toplumsal değerlerimiz ve özellikle kültürel olarak karşılaşabileceğimiz, karşılaştığımız ve halen yaşamakta olduğumuz tehditler hususunda eğitimler verdik. Bu da bizim aslında işte bir sanat olarak sinema hususunda bu noktadaki kaygılarımızın bir tezahürüydü. Çünkü baktığımızda gerçekten sinema oyuncularının rol modelliğinin oldukça önemli olduğunu da görüyoruz. Çünkü gerçekten sinema çok güçlü bir araç artık günümüzde, bunun doğru kullanılmasının toplumsal yapıdaki karşılığının da gerçekten kısa vadede de uzun vadede de oldukça önemli olduğunu biz gördük. Yaptığımız çalışmalarda bunu gördük ve böyle olacağını da aslında öngörebiliyoruz” şeklinde konuştu.

“Yozlaşmamış içerikleri izleyiciyle buluşturursak, kötü algı oluşturacak izlenimleri de ortadan kaldırırız”

Berber salonu işleten kardeşler dükkanı hayvanat bahçesine çevirdi Berber salonu işleten kardeşler dükkanı hayvanat bahçesine çevirdi

Ertürk, “Güçlü olabilmenin şiddetle ve güç kullanmakla olduğu aslında dayatıldığı bir süredir dayatılmaya da devam ediliyor bu amaçla üretilen yapımlar prodüksiyonlar ile. Çünkü baktığınızda gerçekten toplumsal karşılığı kısa vadede olan bir sanattan bahsediyoruz. Medya ve sinema sektörünü incelediğimizde yani siz, oldukça izleyici kitlesi fazla olan Prime Time’da yayınlanan bir yapımda şiddet öğelerini sıklıkla kullanırsanız ve şiddet öğelerini kullanan kişileri de yüceltirseniz doğal olarak toplumda bunun çok da olumsuz karşılanmasını bekleyemeyiz. Çünkü bunun siz ideal olduğunu orada vurguluyorsunuz. Eğer anne baba ise çocuklarımıza bu noktada bir örneklem oluşturmak bu noktada bir izler, bu noktada bir kültür aşılamak ebeveynlerin elinde daha dikkatli gerçekten daha analiz edici bir şekilde. Aslında biz burada gerçekten sinema ve medya okuryazarlığını bu noktada incelememiz gerekiyor. Yani görünenin ardındakini biraz görüp gerçekten bu noktada yetişme çağındaki çocuklara ve özellikle de kendi kişiliğini ve karakterini oluşturma sürecinde olan bireylere bu noktada gerçekten dikkatli yaklaşılması gerektiğini burada anlıyoruz. Medya ve sinema anlamında biz eğer gerçekten toplumsal olarak kötü sonuçlar doğuracak olaylarla karşılaşmak istemiyorsak, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize, kendi öğretilerimize uygun, bu noktada yozlaşmamış içerikleri izleyiciyle buluşturursak zaten bu noktada kötü algı oluşturacak izlenimleri de bu noktadaki empozeleri de ortadan kaldırmaya başlarız diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten baktığımızda Türk kültürü, Anadolu kültürü bu noktada aslında kaynaklık edebilecek kadar zengin argümanlara ve gerçekten değerlere sahip bir kültür olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.

“Yerli oyun ve içerik üreticilerine çok iş ve sorumluluk düşüyor”

Kastamonu Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Okan Yılmaz ise, “Bizim genel olarak karıştırdığımız bir nokta zorbalık ve şaka. Biz şakanın dozunu kaçırıp onu zorbalığa çevirdiğimizde hala şaka olduğunu zannedebiliyoruz. Bugün bir tane bir gencin oynamak isteyeceği bir dijital oyunu satın alması için bilgisayar oyunu veya bir konsol oyunu satın alması için nereden baksanız sadece bir oyun başına 5 bin ila 10 bin lira civarında bir bütçe ayırması gerekiyor. Bunu alamayınca bu sefer ücretsiz bize sunulan imkanlarla. Bunlar da çok kolay bir sosyalleşmenin sonuçlarını doğuruyor. Bu sosyalleşme sonuçlarında da dijital okuryazarlık dediğimiz bir kavramı bilinçsiz bir şekilde hiç farkında olmadan hareket ediyoruz. Bu hareket neticesinde de maalesef yanlışı ve doğruyu, etik unsurları, ahlaki unsurları, bunların hiçbirini maalesef bilinçli bir şekilde ne yönetebiliyoruz ne anlayabiliyoruz, ne öğrenebiliyoruz. Bu yüzden yerli oyun ve içerik üreticilerine çok iş düştüğünü ve çok sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Bizlere daha uygun, daha yerli ve daha böyle yönlendirici, iyiye yönlendirici, kötüye yönlendirici olmayan içerikler üretmelerini, oyunlar üretmelerini ve bizi bunlara teşvik etmelerini temenni ediyorum” diye konuştu.

Kaynak: iha